6 Mart 2008 Perşembe

FATURA BEYANI SİSTEMİYLE DEVLETİN GELİR VE GİDERLERİNİN DENETİMİ

Tarih boyunca devletler, işlevlerini yerine getirmek için ihtiyaç duydukları mali kaynakların sürekliliğini sağlamak için merkezlerinde güçlü bir hazine kurmuşlardır. Modern devletlerde hazine kurumu ile bu kurumun işleyişi çok daha karmaşıklaşmış ancak, karmaşık olmasına rağmen son derece sağlam ilkelere kavuşmuştur.
Devlet hazinesine girişlerin en başta gelen kaynağı merkezi vergilerle vergi benzeri gelir kalemlerinden oluşur. Bu kaynakların etkin ve verimli kullanılması, hazinenin, devletin ihtiyaç duyduğu harcamaların yeterince karşılayabilmesine bağlıdır. Hazinenin gelir boyutunun etkin ve verimli olması gereği kadar önemli olan diğer bir nokta da, hiç şüphesiz, türlü yollarla bir araya getirilmiş olan maddi kaynakların (yani paraların) etkin, verimli ve kanunlara uygun olarak harcanması gerektiği meselesidir.
Maliye politikası biliminin temel bir uğraş alanı olan, devlet hazinesinin giriş-çıkışlarının idaresi konusunda hükümetlerin kullanabilecekleri vergiler, borçlanma, harcama ve benzeri pek çok enstrüman mevcuttur. Bütün bu araçların teker teker neler oldukları veya hangi uygulamanın diğerlerine nazaran ne vakit daha az yada daha fazla etkili olduğu tartışması bir yana, biz bu yazımızda, esasen, ülkemizde yılların birikiminin bir ürünü olarak bugün itibariyle adeta kangrenli bir yapı halini almış olan kayıt dışı ekonomi ve bu bağlamda ele alınabilecek bir sorun olan vergi kayıp ve kaçakları ile kamu harcamalarındaki yolsuzlukların önüne bir türlü geçilememesi meselesi üzerinde duracağız.

Bu konudaki temel sorunlardan biri, devletin ihtiyaç duyduğu öz gelir kaynağı olan vergilerin yeterince toplanamaması nedeniyle doğan bütçe açıklarının borçlanma gibi çok daha pahalı ve nihayetinde yine vergi gibi asli kaynaklarla karşılanmak durumunda olan bir metotla karşılanması durumunda kalması iken; diğer sorun, bir şekilde bir araya toplanmış kamusal kaynakların yolsuz uygulamalarla çalınıp çırpılması ve bütün bu nedenlerle, Ülkenin hak ettiği ve esasen beşeri, tabii ve hatta ekonomik kapasitesine göre ulaşılması hiç de zor olmayan, layık olduğu seviyenin altında kalarak, kendinden beklenen terakkiyi bir türlü sağlayamamasıdır.
Kamunun oldukça çeşitlilik gösteren borç dışındaki öz gelir kaynaklarına ilişkin yasal ve diğer alt idari düzenlemeler son derece karmaşık bir külliyatı teşkil etmektedir. Harcama mevzuatı da aynı şekilde apayrı bir yasal sahayı teşkil etmekte ve bu konunun da tıpkı gelirlerde olduğu gibi kendine özgü ayrı bir uygulama sahası bulunmaktadır. Nitekim devlet bünyesinde de bu farklı sahaları idare eden farklı kurumlar mevcuttur.
Devlet bütçesinin gelir ve gider kalemlerini Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğü hazırlayıp hükümet kanalıyla TBMM’ ye sunar. Meclisten çıkan yıllık genel bütçenin öngörülen gelir kalemleri değişik kaynaklardan oluşmaktadır. Gümrükler, patrimuan gelirleri, vergiler …vs. En önemli gelir kalemini, hiç şüphesiz, vergi gelirleri oluşturmaktadır. Vergi gelirlerinin idaresi görevi de, Maliye Bakanlığı bünyesinde kurulan Gelir İdaresi Başkanlığına verilmiştir. Devletin genel bütçeden yapılan harcamalarına (Hazineden, ilgili yıl bütçesi için öngörülen kısım) ilişkin işlemler de, Maliye Bakanlığındaki Muhasebat Genel Müdürlüğü birimlerince gerçekleştirilmektedir.
Yani, genel bütçenin oluşturup hükümete ve oradan da Meclise sunulması işinden, bunun gelir ve gelir kalemlerinin icrasına ilişkin tüm işleri baştan sona kadar yapan, uygulayan, denetleyen bütün idari birimler Maliye Bakanlığı bünyesinde toplanmıştır. Devletin gümrüklerle ilgili idaresi ile hazine idaresi ise daha evvel Maliye Bakanlığından ayrılarak Başbakanlığa bağlanmıştır.
Vergi gelirlerinin anayasanın …..maddesinin “herkesin mali gücüne göre kamu harcamalarına katılacağı” yönündeki temel ilkesinin bihakkın yerine gelmesini sağlayacak şekilde etkin, verimli ve adil bir biçimde toplanmasını engelleyen en önemli faktör, hiç şüphe yok ki, ekonomideki kayıt dışılık halinin mevcudiyetidir.
Kayıt dışında gerçekleşen, neredeyse % 50’ yi aşan oranlardaki işlemler nedeniyle, iktisadi muameleler üzerinden alınan vergiler, vergiyi doğuran olayın kayıt dışılık nedeniyle kavranamamasından dolayı alınamazken; diğer yandan da, belli bir sezon boyunca bu şekilde işlem gerçekleştiren vergi mükelleflerinin gerçek kazançlarının ne kadar olduğuna vukufiyet sağlanamadığından, kazançlar üzerinden alınan vergilerde de korkunç bir kayıp oluşmaktadır. Öyle ki, her sene bir önceki yıla ait vergi istatistiklerini ihtiva eden raporlar yayınlandığında toplanmış olan vergilerin % )0’ ını aşan bir kısmının, KDV, ÖTV, MTV…gibi, adaletsiz nitelikteki dolaylı işlem vergilerinden geldiği belirtilirken, sanki işlemler üzerinden alınan vergilerde değil de sadece kazanç vergilerinde kaçağın olduğu sanılmaktadır. Halbuki özellikle toplam dolaylı vergiler içindeki potansiyel payı % ….olan KDV, işleyiş mantığı gereği, netice itibariyle kazanç vergileri ile son tahlilde sıkı sıkıya bağlı bir vergidir. Hatta, kazançların vergilendirilmemesine neden olan kayıt dışılık olgusu ilk önce, her bir işlem itibariyle doğan KDV’ yi etkilemekte ve bu verginin kayba uğramasına sebebiyet vermektedir. Bırakalım baştan sona kadar tüm safhalarıyla yurt içinde üretilen mal ve hizmetleri, ithalde alınan ve KDV açısından vergilendirilmeme ihtimali neredeyse sıfır olan bir mal bile iç piyasaya sürümü sürecinde nihai tüketiciye varana kadar elinden geçtiği bir çok aracı mükellef bünyesinde doğan katma değer (yani kar), sözünü ettiğimiz bu yaygın kayıtsız ekonomik düzen yüzünden takip edilememekte; bu şekilde bir yandan yukarıda bahsettiğimiz bu aracılardan belge düzenlemeyerek mali kontrol sisteminden sıyrılabilenler, hem gerçekleştirdikleri işlemden doğan katma değerin, esasen nihai tüketiciden çıkan vergisini hazineye aktarmak zorunluluğundan kurtulmakta, hem de yıl boyunca bu şekilde kayıt dışı bıraktıkları kazancının vergisini ödememe imkanını elde edebilmektedirler.

İktisadi sistemdeki mal ve hizmetlerin, üretimden nihai tüketim aşamasına kadar kat ettiği, farklı üretim ve pazarlama aşamalarının her biri itibariyle ortaya çıkan katma değerin tespit edilerek vergilendirilmesi sağlam işleyen bir belge düzeniyle mümkündür. Mal ve hizmetlerin üretimiyle nihai tüketim aşamaları arasındaki ara halkalardan herhangi birinde bulunan bir mükellef, mal veya hizmet kendi hizasındayken, bunun için belge alıp vermemeyi başarabildiği takdirde, daha sonra, konu detaylı olarak incelenmeye tabi tutulsa bile, bu durumun tespit edilerek geriye doğru telafi edilmesi neredeyse imkansızdır.
Bu itibarla, mal ve hizmetlerin üretimden nihai tüketime kadarki bütün safahatını yasal kayıt ortamında takip edilip bütün bu aşamalar boyunca faaliyet gösteren ekonomik birimlerinin bundan elde ettikleri karın tespit edilerek vergilendirilmesi gerekir.
Piyasada üretilen mal ve hizmetlerin en büyük alıcılarından biri de kamudur. Devletin ihtiyaç duyduğu mal ve hizmetleri ………….ilkeleri çerçevesinde satın almayı temin etmek için yasalarla belli yöntemler öngörülmüştür. Devlet, alımlarının çoğunu “ihale” yöntemiyle gerçekleştirmektedir. İhalelerin etkin ve şeffaf olarak gerçekleştirilerek bu yöntemden beklenen verimlilik ve yerindeliğin temin edildiğinden emin olmak için ihalelerin belli esaslar ve sıkı birtakım şekil şartları çerçevesinde gerçekleştirilmesine bağlıdır.
Bin bir güçlükle oluşturulan kamusal bütçelerdeki kaynakların rantabl ve hukuka-yasalara uygun şekilde harcanmasının sağlanması ancak iyi işleyen ve etkin bir denetimden geçen bir kamu ihale mekanizması ile mümkündür.
Mevcut Türk ihale mevzuatında sözünü ettiğimiz bu ilkelerin temin edilmesi için aşağıdaki mekanizmalar öngörülmüştür.
………..
……….
Görüldüğü gibi bütün bu önlemler hep tek yönlü olarak düşünülmüş yani, hadisenin sadece harcama yönünün denetlenmesi üzerinde durulmuştur. Bütçeden ödenek çıkışı sırasında hak ediş sahibinin bağlı bulunduğu vergi dairesinden, ilgilinin vergi borcunun bulunup bulunmadığının sorulması bile bu tahsilatı hak eden kişinin, işin gelir boyutu açısından gerçek anlamda denetlendiği anlamına gelmez.

Bütçeye Girişler


DEVLET BÜTÇESİ


Bütçeden Çıkışlar
Vergiler
İhale
Patrimuan Gelirleri
Satın Alma
Borçlanma
Pazarlık Usulü

Emanet Yöntemi

Kamuoyunda yolsuzluk denilen olgu; genellikle, bütçeden haksız yere çıkışların meydana gelmesini ifade eder. Bir kamu hizmetinin yapılmasının ihalesini alan bir kişi yada kurumun yolsuzluk yapıyor olması demek; gerçekleştirdiği hizmetin yada sattığı malın şartnamede öngörülmüş ve kamunun ihtiyaç duyduğu evsaftan daha düşük nitelikler taşıması yada aranan niteliklere uygun ancak bu kez de, gerçek fiyatın üzerinde bir tutarla devlete fatura edilmesi demektir. Yani, bir kamu binasının inşası ihalesini alan bir firma, eğer bu işte yolsuzluk yapacaksa; ya inşa edeceği binanın malzemesi yada zorunlu diğer teknik unsurlarından “çalarak” öngörülen kalitenin altında bir yapı meydana getirecek, yada 100 liralık binayı değişik yöntemlerle çok daha yüksek bir rakama devlete mal ederek kamu hazinesini zarara uğratacaktır. Her iki şekildeki yolsuzluk birlikte işlenerek de kamu parası çalınabilir. Böyle bir yola tevessül etmeyen müteahhit, yüklenmiş olduğu işi bihakkın ifa etmiş demektir.
Fakat ne yazık ki bu gün Türkiye’de, sadece harcama boyutundan hareketle hazırlanmış olan ve yukarıda kısaca açıkladığımız devlet ihale mevzuatı, kamu harcamalarının güvenliğini sağlamaktan son derece uzak olduğunu söyleyebiliriz.
Yukarıda sıraladığımız mevcut güvence mekanizmalarına sahip ihale sistemimizi kapalı zarf usulsü ile ihaleye katılan birden fazla firmanın, teklif hazırlarken “danışıklı dövüş” yaparak elde ettikleri aşırı karı paylaşmalarının önüne bir türlü geçilemediği yada ihaleye katılanlardan bazılarının diğer rakiplerini gayri meşru yollarla tehdit veya ikna edip onları ihaleye katılmaktan vazgeçirmeleri önlemek çok zor olacaktır.
Yapılan işin kamunun ihtiyacına uygun ve şartnamede aranan niteliklere sahip olup olmadığı, tamamen teknik ayrı bir konu olup, mevzuumuz dışında kalmaktadır. Bununla ilgili denetimlerin devletin ilgili birimlerinin, bu iş için geçerli olan teknik yöntemlerle yapmaları gerekmektedir.
İhale tutarının, devlete satılan mal veya hizmetin gerçek ederi olup olmadığı konusundaki denetim ise, büyük ölçüde parasal ve mali bir konu olduğu için; bunun denetlenmesinin de ortaya konulan işin üretim sürecinin mali yönden incelenmesi ile mümkündür. Buraya kadar anlattıklarımızın daha iyi anlaşılabilmesi için konuyu bir örnek yardımıyla açıklayalım.
Herhangi bir bakanlık için bir hizmet binası inşa edilecek diyelim. İlgili makamların bunun için verecekleri ilan üzerine konuya ehil olduklarını belirten 7 (yedi) ayrı firma müracaat ederek, yasal prosedürler dahilinde, öngörülen şekil şartları çerçevesinde tekliflerini gizli olarak sundular. İhaleyi, en düşük teklifi veren (A) Firması kazandı. Söz konu binanın, ihale edilen şekliyle aynen inşasının gerçek maliyeti 10 milyon YTL olduğu halde, ihale sonucunda, (A) firması binayı 30 milyon YTL’ ye yapacağını taahhüt etti. Binanın gerçek inşa maliyetinin piyasa değeriyle 10 milyon YTL, firma karını da koysak 10-15 milyon YTL civarında olması beklenecek olan fiyatın 30 milyon YTL olarak çıkması iki şekilde gerçekleşmiş olabilir:
-İhaleyi kazanan firmanın rüşvet ve/veya politik yandaşlık yada benzeri yolları kullanarak ihalenin kendisinde çok yüksek bir bedelle kalmasını temin etmiş olabilir.
-Yada bundan da çok daha “güvenli”(!) ve yaygın olan şekilde, yani, diğer rakipleriyle belli bir pay karşılığında anlaşarak fiyatın kırılmasını önlemek ve 30 milyon YTL olarak kendisinde kalmasını sağlamak şeklinde olabilir. Bu son senaryoda, demek oluyor ki, katılan diğer altı firmanın hepsinin teklifleri 30 milyon YTL’ nin üzerinde imiş ki, yetkili kurumlar ihalenin A Firmasında kalmasında karar kılmışlar. Ancak, yapılacak olan binanın gerçek inşa fiyatının kar hariç 10 milyon YTL olduğunu unutmayalım. Buna % 50 kar bile koysak devlete 15 milyon YTL’ ye mal olacak olan ihale bedelinin 30 milyon YTL olarak belirlenmesi örneği, bugün Türkiye’de gayet yaygın olarak uygulandığı yolunda kamuoyunda genel bir kanaatin bulunduğu ve bunun şekilde işlemesi, siyaset-ticaret-mafya üçlemesi gibi pastadan pay kapma temelindeki mutabakatlarına bağlı olan sayısız yolsuzluk uygulamalarına verilebilecek tipik bir örnektir.
A Firması, yaptığı iş karşılığında devletten alacağı 30 milyon YTL’ nin tüm maliyetler dışındaki 20 milyon YTL’ nin bir kısmını ihaleden kendi lehine çekilmiş olan sözde-rakip firmalara, bir kısmını da siyaset ve bürokrasi kademelerinde, çarkların bu şekilde dönmesini temin eden hamilere vermekte, geri kalanını da ceplerine indirmektedirler.
Bütün bu süreçte vergi olgusu gündeme hangi durumlarda geliyor. Hak ediş bedeli olan toplam 30 milyon YTL üzerinden her ödeme kısmı üzerinden ilgili müteahhit kurumun yıllık kazanç vergisine mahsuben % 5 oranında vergi tevkifatı uygulanmaktadır. 30 x 0.05= 1.5 milyon YTL. Bir de, hak ediş sahibine her bir taksit ödemesi sırasında, bağlı bunduğu vergi dairesinden ilgili saymanlık tarafından söz konusu kişi yada kurumun vergi borcunun bulunup bulunmadığı sorulur. Borcu bulunduğu takdirde, kendisine yapılacak olan ödemeden borç miktarı kadar para kesilir.
Ama Gelir İdaresine, hak ediş sahibi müteahhidin söz konusu işten yada varsa başka faaliyetlerinden elde ettiği kazancın beyan edilip edilmediği, yada ihaleyle yapıldığı iddia edilen işin üretim safhalarının mali yönden yasalara uygun yapılıp yapılmadığı gibi sorular sorulmaz. Mevcut düzenleme bu soruların sorulmasını gerektirir nitelikte değil çünkü.
Örneğimize dönersek; yaptığı binayı 30 milyon YTL’ ye fatura eden A Firması, diyelim ki, elinde kalan 20 milyonluk karın da birer milyonunu altı rakip firmaya, geri kalan dört milyonu da ihalenin kendisinde kalmasında yararlılık göstererek politik-bürokratik destekçilere dağıtacaktır. Elinde, bu dağıtım sonrasında net 10 milyon YTL kar kalan A Firmasının vergi yükü bu verilere göre şöyle olacaktır:

Hasılat
:
30.000.000
Maliyet (-)
:
10.000.000
Kurum Kazancı (=)
:
20.000.000
Hes. Kur. Vergisi (% 30)
:
6.000.000
Mahsup Edilecek Tevkifat (-)
:
1.500.000
Ödenmesi Gereken Kur. Vergisi(=)
:
4.500.000

Görüldüğü gibi A Firması, maliyeti 10 milyon YTL olan binayı normal ekonomik karla değil de yolsuz şekillerde devlete 30 milyona fatura ederken katlandığı vergi dahil tüm maliyetleri çıkardığımızda elinde pek de bir kazanç kalmadığı görülmektedir.







Hakediş Toplamı
:
30.000.000

Tevkifat
:
1.500.000

Net Ödeme
:
28.500.000

İnşaat Maliyeti Toplamı
:
10.000.000

Net Fiili Kar
:
18.500.000

Kayıtsız Dağıtımlar
:
10.000.000
(6000000+4000000)
Kalan Tutar
:
8.500.000

Hes. Kurumlar Vergisi
:
4.500.000
(20.000.000x30/100-1.500.000)
Kalan Nihai Net Kar
:
4.000.000


A Firmasının, katlandığı tüm meşakkatli(!) ve riskli iş ve işlemler sonucundan inşa ederek devletten kopardığı haksız paranın vergi yoluyla tekrar devlete dönmesine tahammül etmeyeceği açıktır. Bunun için ekseriyetle gerçek dışı gider faturası kullanma yoluna başvuran firmalar, 10 milyonluk gerçek inşaat maliyeti giderlerini şişirerek sonradan çıkacak 4,5 milyon YTL’ lik verginin önüne geçmeye çalışmaktadırlar. Giderler 10 değil de 14,5 milyon YTL olarak gösterildiğinde nihai beyan esnasında böyle yüklü vergi ile karşılaşmayacak olan Firmanın vergi yükü, hak edişlerin ödenmesi sırasında tevkif suretiyle ödemiş olduğu 1,5 milyon YTL ile sınırlı kalacaktır. Hatta firmanın devlete ödeyeceği başka vergi yada sigorta prim borçları varsa, giderler bu tutar kadar şişirilerek, hak kazanılacak (!) iadenin söz konusu borçlara mahsubunu sağlayabilecektir.
A Firması, hiçbir vergi incelemesinden geçmeden (2006 rakamlarıyla) giderleri arasına …………YTL tutarında gerçek dışı fatura koyarak……….YTL nakden iade bile alabilir.(Mahsuben iade yoksa)
Firmanın 1,5 milyona kadarlık sigorta ve diğer vergi borçlarının mahsubu, gerçek dışı belgelerle mümkündür ve bu durum, hak ediş şeklinde hazineden para çıkışı esnasında, öncesinde yada hemen sonrasında incelenerek ortaya çıkarılmamaktadır.
Böylece bir yandan 15-20 milyonluk haksız bir çıkışla karşı karşıya kalan hazine, ……………
Halbuki özel kişi ve kurumlar lehine hazineden para çıkışının gerçekleştiği diğer bir uygulama alanı olan vergi iadelerinde, nakden iade tutarları, kamu alımlarındakine nazaran çok daha düşük meblağları ifade ettiği halde, en azından yasal zeminde, sıkı işleyen bir denetim mekanizması öngörülmüştür. Ama kamu alımlarına konu mal ve hizmetlerin ilk üretim aşamasından itibaren sonuna kadar yapılacak mali inceleme neticesinde, bu şekilde hazineden gerçekleşen haksız çıkışların önüne geçilebilecektir.
Mevcut İhale Kanunumuzda, kamu hukukuna tabi olan veya kamunun denetiminde bulunan veyahut kamu kaynağı kullanan kamu kurum ve kuruluşlarının yapacakları ihalelerde kamu menfaatlerini ve parasını korumak için öngörülen düzenlemeler, kendisinden beklenen amacın gerçekleştirilmesi açısından yeterli değildir.
Mevcut ihale düzenindeki temel özellik, yasalara ve kamu menfaatine aykırı bir durum neredeyse sadece ihaleyi kaybeden tarafların şikayet, itiraz ve dava etmeleri sonucunda ortaya çıkabilir. İhaleye katılanlar arasında belli bir “menfaat” için gizli bir anlaşma varsa ve ihale sürecinde kamu idaresi aleyhine danışıklı dövüşte bulunuyorlarsa, bunu önlemek, mevcut ihale hukuku önlemleriyle mümkün değildir.
Kamu ihale kanunun 17. maddesinde, aşağıdaki fiil ve davranışlarda bulunmanın yasak olduğu belirtilmiştir.
1-Hile, vaat, nüfuz kullanma, çıkar sağlama, anlaşma, irtikap, rüşvet suretiyle veya başka yollarla ihaleye ilişkin işlemlere fesat karıştırmak veya bunlara teşebbüs etmek,
2-İsteklileri tereddüde düşürmek, katılımı engellemek, isteklilere anlaşma teklifinde bulunmak veya teşvik etmek, rekabeti veya ihale kararını etkileyecek davranışlarda bulunmak,
3-Sahte belge veya sahte teminat düzenleme, kullanmak veya bu fiillere teşebbüs etmek.

Görüldüğü üzere, sahte belge kullanmak veya düzenlemek yasak kapsamında değerlendirilmiştir. Sahte faturanın da maddede geçen “sahte belge” kapsamına girdiği açıktır. Ancak, kapsam itibariyle sahte faturadan daha geniş bir kavram olan sahte belge dahilinde bulunan ve ihale sürecine ait olan diğer bir çok belge arasında sahte ve muhteviyatı itibariyle yanıltıcı fatura kaybolup gitmiştir. Oysa, ihaleyi kazanan kişinin, Kamu İhale Kanunu çerçevesinde öngörülen bütün şekil şartlarını eksiksiz olarak yerine getirerek olması gereken fiyatların çok üzerinde bir bedelle ihaleyi alması mümkündür. Söz konusu müteahhidin, yüklendiği ihaleye ilişkin tüm resmi evraklarını hazırlayıp gerekli her türlü formaliteleri yerine getirdiği halde, değişik yolları kullanarak kamu için en uygun fiyat olan tutardan çok daha yüksek bir fiyata alması pekala mümkündür ve böylesi durumların önüne, normal ihale mevzuatı önlemleri çerçevesinde geçilemez.
……………
İhracatta bulunan bir kişinin KDV Kanunun 11. maddesi uyarınca doğan KDV iadesi (nakden veya mahsuben) hakları…Mahsuben iadeler, tutarına bakılmaksızın özel vergi incelemesine gerek olmaksızın bağlı bulunulan vergi dairesince ilgili merciler nezdinde yazışmalar suretiyle yapılacak sınırlı araştırma neticesinde gerçekleştirilirken; nakden i,ade taleplerinde, nakden iadesi istenen tutar 2006 yılı için örneğin …..YTL’ yi aştığı takdirde, aşan kısım için vergi incelemesi yapılır.
Yapılan vergi incelemesinde inceleme elemanı yada Yeminli Mali Müşavir, iade hakkı doğuran ihracat işlemini iki yönlü olarak inceleyerek ihracat olayının gerçekleşip gerçekleşmediğine vakıf olmak durumundadır.
-İlgili Gümrük İdaresinden, ihraç edildiği belirtilen mallarla ilgili gümrük beyannamelerinin teyidini ister.
-Söz konusu mal dolayısıyla yüklenilen KDV’ nin daha önce hazineye intikal ettirilip ettirilmediğini ortaya oymak maksadıyla, imalat safhasının altına kadar, üretim ve pazarlama sürecinde yer alan tüm kişi ve kurumlar nezdinde zincirleme bir şekilde teker teker konu ile sınırlı olarak inceler.
Yaptığı kademeli alt incelemeler neticesinde hiç birinden olumsuz bir durum tespit edilmediği ve iadesi istenen ve haddizatında, söz konusu malın ilk üretim aşamasından yurt dışı edildiği safhaya kadar ortaya konulan katma değerin kümülatif olarak hesaplanan ve ihracatın bir ödülü olarak ihracatçıya iade edilen verginin diğer tüm önceki safhalar boyunca eksiksiz olarak hazineye girdiği konusunda sağlam bir kanaate varan inceleme elemanı, Gümrükten aldığı olumlu bilgiyle birlikte yazacağı raporda; söz konusu KDV’ nin ihracatçıya iade edilmesinde yasal bir engelin bulunmadığı sonucuna vardığını yazar ve iade işlemi işbu rapor üzerine yerine getirilir.
Şimdi,özü itibariyle hazineden bir çıkışı ifade eden vergi iadelerinden bir farkı bulunmayan kamu alımları karşılığında değişik kişi ve kuruluşlara ita edilen milyarlarca YTL’ lik para, kamu için satın alınan mal yada hizmetlerin gerçek bedeli olup olamadığının ortaya konulması ve bu alanda yaygın yolsuzluk inancının kırılması yolunda etkin bir araç olarak kullanılmamasını anlamak mümkün değildir.
Olması gereken; Bayındırlık Bakanlığı bünyesinde toplanan Türkiye çapındaki genel ve yerel nitelikli tüm ihale ve diğer kamu alımlarına ait bilgiler, söz konusu ihale yada satın almanın gerçekleşmesinden sonra Maliye Bakanlığının merkezi ve yerel vergi inceleme elemanları tarafından incelenmesi için bildirilmelidir. Böylece, kamu hazinesinden para çıkışının dayanağı olan mal ve hizmet alımları yada yaptırılan inşaat-yapı işlerinin bedelini teşkil eden belgelerin mali yönden denetimi ile hem yapılan işin gerçekten yapılıp yapılmadığı konusuna açıklık getirilmiş, hem de bu işlerden doğan katma değerin vergilendirilmesi sağlanmış olur.

Hiç yorum yok: