8 Mart 2008 Cumartesi

KATMA DEĞER VERGİSİNİ ANLAYABİLDİK Mİ?

I-Giriş:

2.11.1984 tarihinde yürürlüğe giren 3065 s. Katma Değer Vergisi Kanunuyla Türkiye’de ilk kez uygulamaya konulan katma değer vergisi, piyasada mal teslimi ve hizmet ifası şeklinde cereyan eden ekonomik faaliyetlerin kayıt altına alınması konusunda önemli bir etkiye sahiptir. Teorisi ve bünyesinde barındırmış olduğu “indirim” mekanizması sayesinde, etkin bir şekilde işletilmiş olması durumunda, vergi toplama amacının yanında, bir de, bu amaçtan da bir yerde daha önemli olan “kayıt dışılıkla mücadele” amacına da kusursuz bir katkı sağlayabilecek olan KDV sistemi ile onun temel ilke ve özelliklerinin, yürürlüğe girmesinin üzerinden geçen 20 yılı aşkın süreye rağmen, özellikle mükellef grupları tarafından henüz layıkıyla anlaşılamadığını görüyoruz.

Mal ve hizmetleri tüketim amacıyla perakende şeklinde satın alan “nihai tüketicilerden” tahsil edilmesi esasına göre kurgulanmış olan katma değer vergisi ile Kanun Koyucu, uygulamada “mükellef” olarak bilinen ve mal ve/veya hizmet satışında bulunan ekonomik aktörlere; bu verginin, asıl yüklenicileri olan kesimlerden alınarak Hazineye intikal ettirilmesinde bir tür “aracılık” rolü yüklemiştir. Ancak, bu mantığın vergi mükelleflerince genellikle bu şekilde anlaşılamaması nedeniyle, bu kişiler, kendilerine mal ve/veya hizmet satışını yaptıkları müşterilerden, vergi dairesine beyan etmek üzere aldıkları bu verginin sadece aktarıcısı oldukları gerçeğini unutup, bunun, kendi ceplerinden çıktığı fikrine kapılmakta ve bu verginin beyanı konusunda negatif bir tavır içine girmektedirler.

Peki ama katma değer vergisinin gerçek anlamı nedir? Piyasadan mal ve/veya hizmet alım-satımında bulunan mükelleflerin, bu verginin yükünden kurtulmaları nasıl sağlanmaktadır? Bu arada mükellefler, hangi saiklerle, asıl yüklenicisi olmadıkları bu vergi karşısındaki “nötr” durumlarını unutarak, bunun, kendilerinden çıkan bir değermiş gibi, hazineye aktarılması konusunda isteksiz davranmakta ve hatta çoğu zaman beyan etmeme noktasında direnç göstermektedirler? Yazımızda işte biz, saydığımız bu soruların cevaplarını hep birlikte aramaya çalışacağız.

II-Katma Değer Vergisi Nedir?

Mal ve hizmetlerin ilk üretim aşamasından nihai tüketim safhasına kadar gelirkenki süreçte, “üretici-imalatçı” yada “tüccar-alım satımcı” vasfıyla yer tutan tüm ekonomik birimlerin her birisinin, söz konusu mal/hizmetin nihai tüketime hazır hale getirilmesi amacına matuf olarak yapmış oldukları üretim-hizmet katkısının ayrı ayrı vergilendirilmesi şeklinde cereyan eden ve böylece, hedefindeki asıl kitle olan nihai tüketicilere doğru kayarak ilerleyen bir sistematiğe sahip olan katma değer vergisi, yazımızın giriş bölümünde de belirtildiği üzere, vergi mevzuatımıza ilk kez 2.11.1984 tarihinde girmiştir.

Mal ve hizmetlerin her birisin ilk üretim aşaması ile nihai tüketime sunumun gerçekleştiği perakende satış aşaması arasındaki safha sayısı birbirinden farklı olabilir. Şu kadar ki, sözünü ettiğimiz bu iki ana nokta arasında kaç halka bulunursa bulunsun, bu mantığın, değişmeden aynı şekilde işlediğini söyleyebiliriz.

Türk KDV mevzuatında hangi işlemlerin bu vergiye tabi olduğu ve söz konusu verginin ne zaman yada hangi şartlarda doğduğu gibi konulara girmeyeceğiz. Bu mesele, sözünü ettiğimiz 3065 s. KDV Kanunu’nun ilgili maddelerinde ve konuya ilişkin olarak çıkarılmış olan idari düzenlemelerde detaylı bir şekilde ele alınmıştır. Biz burada, KDV’ nin işleyiş mantığının hangi temel esasa dayandığı konusu üzerinde durmaya çalışacağız. Bunun için de, öncelikle, dolaylı bir “muamele” vergisi olması hasebiyle, esasen, sadece nihai tüketicilerden alınması gereken katma değer vergisine bu özelliği kazandıran, yani, vergi yükünün mükellefler üzerinden kalkmasını temin eden mekanizma olan “indirim müessesesi”ni ele almamız gerekmektedir.

III-KDV’ de İndirim Mekanizması:

Mal ve/veya hizmetlerin üretimi ve alım-satımı aşamalarında faaliyet gösteren mükellefler, satışını yaptıkları söz konusu mal ve/veya hizmetler dolayısıyla yüklenmiş oldukları vergiyi, gerçekleştirdikleri vergiye tabi işlemler dolayısıyla tahakkuk eden vergiden indirebilirler. Nitekim, KDV Kanunu’nun, sistemin bahsettiğimiz şekilde oluşmasına sebebiyet veren 29. maddesinde, bu konuda; mükelleflerin, yaptıkları vergiye tabi işlemler üzerinden hesaplanan katma değer vergisinden, adı geçen Kanun’da aksine hüküm bulunmadıkça, faaliyetlerine ilişkin olarak kendilerine yapılmış olan teslim ve hizmetler dolayısıyla hesaplanarak düzenlenen fatura ve benzeri vesikalarda gösterilen katma değer vergisi ile ithal ettikleri mal ve hizmetler dolayısıyla ödemiş oldukları katma değer vergisini indirebilecekleri belirtilmiştir.

Gelir ve kurumlar vergisi gibi diğer maddi vergi kanunlarında, örneğin; “mükellef” ile “verginin yüklenicisi” kavramları aynı sujeyi ifade ederken, KDV uygulamasında, bundan farklı olarak; “mükellef”, bu verginin asıl yüklenicisi olan nihai tüketicilerden farklı kişiler olarak öngörülmüştür. KDV mevzuatında durum bu şekilde olmakla birlikte, uygulamada, ilgili yasal düzenlemelere yeteri kadar nüfuz edemediklerini düşündüğümüz ticaret, ziraat ve serbest meslek erbabı mükelleflerin, satışını gerçekleştirdikleri malın ve/veya hizmetin müşteriden talep ettikleri fiyatının, normal ekonomik karın yanında, katma değer vergisini de içerdiği hususunu çoğu zaman göz ardı ettiklerini görüyoruz. Satışını yapmış oldukları mal ve/veya hizmetler dolayısıyla tahakkuk eden ve kendilerince, Hazine adına müşterilerden alınması gereken verginin(KDV’ nin) bu mahiyetini bihakkın kavrayamamalarından dolayı mükellefler, söz konusu verginin, kendilerinden çıkan bir değer olduğu düşüncesine kapılmakta ve emanetçisi oldukları bu vergiyi İdareye bildirmemek suretiyle, teoride “haksız KDV zenginleşmesi” dediğimiz durumun gerçekleşmesine neden olmaktadırlar.

Çok spesifik bir konu olan bu mesele hakkında sözü daha fazla uzatmaya gerek yoktur. Katma değer vergisinde indirim mekanizmasıyla, bu mekanizma sayesinde işleyen ve vergi yükünün, nihai tüketici olmayan kesimler üzerinden kaymasını temin eden “indirim” sisteminin mantığının iyice anlaşılabilmesi bakımından konuya rakamsal bir örnek vermenin daha faydalı olacağını düşünüyoruz.

Örnek:

-Gerçek usulde vergilendirilen müstahsil (A), 2006 sezonu mahsulü olan 1(bir) birimlik buğdayı, buğday alım satımı işi ile uğraşan hububat tüccarı (B)' ye 100 birim fiyattan sattı.

-Tüccar (B), müstahsilden satın aldığı buğdayı (C )Un fabrikasına % 50 karla sattı.

-(C) Un fabrikası, tüccardan satın aldığı buğdayı işleyerek una dönüştürdü ve (D) ekmek fabrikasına aynı şekilde % 50 karla sattı.

-(D) ekmek fabrikası, un fabrikasından satın aldığı unu kullanarak ürettiği ekmekleri (E) Lokantasına % 50 karla sattı.

-(E) Lokantası, yemek yemeye gelen müşteri (F)' ye, bu şekilde silsile halinde gelen ekmeği, kendisine sattığı yemeklerle birlikte, (ekmeğin) alış fiyatına % 50 kar koymak suretiyle sattı.

Varsayımlar: Konunun basitleştirilmesi açısından;

-Örnekteki tüm kişilerin belli bir zaman dilimi içerisinde, ardışık bir biçimde ve sadece söz konusu malın üretimi yada alım satımı işi ile uğraştıkları,

-1(bir) birimlik buğdayın tarladan toplanarak tüccara satılmasından, ekmek haline getirilip lokanta müşterisi Bay(F) nin önüne gelmesine kadar geçen süreçte hiçbir fire ve kaybın oluşmadığı,

-Tüm şamaların KDV’ ye tabi olduğu ve vergi oranının her aşamada aynı olduğu (% 18) ,

-Müstahsil (A)’ nın buğday üretimi sırasında hiçbir masraf yapmadığı yani bu işte KDV yükleniminin bulunmadığı varsayılmıştır.

Satıcı-Üretici

Miktar (a)

Br.Fiyat (b)

Tutar (c=a*b)

KDV(Ödenen-İndirilecek) (d=c*18/100)

Miktar (e )

Br.Fiyat (f)

Tutar (g=e*f)

Kar (%50) (h=g*50/100)

Karlı Satış (ı=g+h)

KDV(Hesaplanan) (i=ı*18/100)

KDV Beyannamesi(Hazineye Ödenecek) (j=i-d)

A

-

-

-

-

1,00

100,00

100,00

-

100,00

18,00

18,00

B

1,00

100,00

100,00

18,00

1,00

100,00

100,00

50,00

150,00

27,00

9,00

C

1,00

150,00

150,00

27,00

1,00

150,00

150,00

75,00

225,00

40,50

13,50

D

1,00

225,00

225,00

40,50

1,00

225,00

225,00

112,50

337,50

60,75

20,25

E

1,00

337,50

337,50

60,75

1,00

337,50

337,50

168,75

506,25

91,13

30,38

91,13

Örnekte de görüldüğü üzere, tüm aşamalarda hep, satıcıların, alıcılara sattıkları ve belli bir değer katmak suretiyle üretiminde rol oynamış oldukları söz konusu emtianın karlı satış fiyatı üzerinden KDV hesaplayarak satış fiyatı ile birlikte müşteriye yansıttıklarını görüyoruz. Yani her mükellef, bir önceki aşamada (alış sırasında) ödemiş olduğu katma değer vergisini, gerçekleştirdiği vergili işlem dolaysıyla tahakkuk eden vergiden indirim konusu yapıyor. Nihai tüketici olmayan, yani bu malı, yine bir başkasına satmak üzere almış olan tüm ekonomik birimler aynı şekilde davranmaktadırlar. Örneğimizde, en son halkada yer alan, nihai tüketici durumundaki lokanta müşterisi Bay(F), ekmeği satın alırken ödemiş olduğu 91,125 birimlik KDV’ yi başka kimseye yansıtamayacağı için, bu vergi kendi üzerinde kalacak ve taa ilk üretim aşamasından kendisine ulaşana kadar kat edilen tüm safahatta malın bünyesine katılan değerler üzerinden peyderpey hesaplanmış olan vergilerin kimülatif toplamını ifade eden bu vergiyi nihai manada yüklenmiş olmaktadır.

İşte, katma değer vergisi, esas itibariyle, mal ve/veya hizmet üretimi-imalatı yada alım satımı işi ile iştigal eden birer ekonomik aktör olan vergi mükelleflerinden alınan bir vergi olmamasına rağmen; bunun, kişilerce gerçek hayatta bu şekilde algılanmadığını görüyoruz. Her işletmeye “Fiyatlara KDV Dahildir” ibaresini taşıyan bir levha asmanın şart koşulmuş olmasının hikmeti de bu düşünce olmasına rağmen; gerçekleştirdikleri vergili işlemler sırasında, satışını yaptıkları mal ve/veya hizmetlerin, müşterilerden talep ettikleri ve haddizatında, iktisadi karlarını da ihtiva eden fiyatın içerisinde toplumun payı olan verginin de bulunduğu gerçeğini adeta unutan(!) ve fatura/fiş düzenlememek suretiyle, kendilerine ait olmayan katma değer vergisini haksız yere gasp eden mükelleflerin bu davranışının, ülkemizdeki kayıt dışı ekonomik düzenin kangrenleşerek bugünkü çözümsüz duruma gelmesine sebebiyet veren asıl önemli faktör olduğunu düşünüyoruz. 26/1/2006,Edirne.

1 yorum:

Adsız dedi ki...

verginin sadece aktarıcısı oldukları gerçeğini unutup, bunun, kendi ceplerinden çıktığı fikrine kapılmakta ve bu verginin beyanı konusunda negatif bir tavır içine girmektedirler....

DEMİŞSİNİZ..

Ancak. Hakikatte mükellef ekonomik sıkıntılar yüzünden KDV siz fiyat ile satış yapmaktadır. eğer ki satışlarda bir sıkıntı olmayacaksa % 18 daha ekleyip bunu da devlete vermek kimsenin zoruna gitmez.

zar zor kazandığım 3 kuruşa devletim göz dikmesi zoruma gidiyor. madem etkili maliye o zaman dalaysız vergilere yüklensin

vergilerin %7o i dolaylı vergi